Liderlikte Otantikliğin Dönüştürücü Gücü

Rosa Parks’ın Hikayesi

Soğuk bir Aralık akşamı, 1955 yılının Montgomery Alabama'sında, hayatı boyunca bir köşede durmaya zorlanmış bir kadının sessiz bir kararı tarihin akışını değiştirecekti. Rosa Parks, o sıradan günün sıra dışı kahramanı, otobüste kendisine dayatılan kurallara karşı geldiğinde aslında yalnızca bir haksızlığa karşı durmadı; o sihirli anda tüm bir sisteme meydan okudu.

O gün otobüs kalabalıktı. Siyah yolcular arka koltuklara itilmiş, beyaz yolcular ise ön sıralara rahatça yerleşmişti. Beyaz bir yolcu geldiğinde şoför, Rosa'ya yerini vermesi gerektiğini söyledi. Ne de olsa o yıllarda Amerika Birleşik Devletleri'nin güney eyaletlerinde siyahilerle beyazlar otobüslere ayrı kapılardan biniyor, kendilerine ayrılmış ayrı yerlere oturuyorlardı. Ne var ki o gün, Parks’ın oturduğu yer yalnızca bir otobüs koltuğu olmanın ötesine geçmiş bir milletin vicdanına yerleştirilmiş bir ayna haline dönüşmüştü.

Yanı başında ayakta duran bir beyazın soğuk bakışları altında diğer herkes gibi o da "hayır" diyebilmenin tehlikesini biliyordu. Ama bu kez bir şeyler farklı olmalıydı. En azından Rosa Parks öyle düşünüyordu.

Küçük bir “hayır”, büyük bir değişimin kıvılcımı oldu. Şoför öfkeli, diğer yolcular şaşkın, Rosa ise sarsılmazdı. O an, dünya bir kadının sessiz cesaretinde un ufak olmuştu. Rosa Parks, kendi sessizliğiyle, belki de tüm seslerin en gürültülüsünü çıkarmıştı. Onun bu kararı, sadece otobüsteki yerini bir başkasına vermekten öteye geçmiş; Amerika'nın ırkçı düzenine karşı toplumsal bir uyanışı başlatmıştı.

Rosa’nın tutuklanışı, birçok kişi için korkutucu bir mesaj olabilirdi belki ama onun bu kararlı duruşu, bazıları için karanlık bir geceye yakılan bir umut ışığına dönüşmüştü. Onun ardından gelen Montgomery Otobüs Boykotu, siyah topluluklardan başka adaletsizliğe inanan hemen herkesin ayaklandığı bir hareket haline geldi. Bir anda Rosa Parks’ın adı, tüm dünyanın bildiği bir simgeye dönüşmüştü.

Ne büyük bir irondir ki o kendisine yer bulamadığı bir dünyada, herkese eşitlik ve adalet için yer açan kişi olmuştu. Bu yüzden onun hikayesi, Amerika’nın sınırlarını aşmış tüm insanlığı kucaklayan kadim bir esere dönüşmüştür.

O gün, bir kadının cesurca söylediği "hayır" kelimesi, tarihin yazılmasında bir dönüm noktası oldu. O, toplumun dayattığı adaletsizliğe karşı çıkarken aynı zamanda kendi doğrularına sadık kaldı ve bu sadakat, tüm bir halkı harekete geçirdi. Onun varoluşu, sadece bireysel bir direniş değildir; bir toplumun öz değerleriyle yeniden şekillenmesinin güçlü bir örneğidir. Rosa'nın cesareti, dünyayı değiştirecek kadar güçlüydü ve bu cesaret, zamanla tüm insanlara ilham veren bir öyküye dönüştü. O, kendi varlığının gücünü fark etmiş bir liderdi ve bu farkındalık, varlığının dışına çıkıp çevresindekileri de dönüştürebilecek bir potansiyel barındırıyordu. Bugün onun hikayesi, her birimizin içindeki gücü keşfetmemize ve adaletsizliğe karşı durmamıza ilham vermeye devam ediyor.

Varoluşsal Otantiklik ve Liderlik Üzerine Düşünceler

Rosa Parks’ın mücadelesi, yalnızca ırkçılığa karşı bir duruş değildir. Bu başkaldırı kadar kendi kimliğini bulma ve ona sadık kalma noktasında bir örnek teşkil eder. Heidegger’in varoluşsal otantiklik anlayışı, bir bireyin kendi varoluşunu ve değerlerini tanıması, bunlara sadık kalarak hareket etmesi gerektiğini söyler. Rosa, etrafındaki toplumsal baskılara, adaletsizliğe ve mevcut düzenin dayatmalarına rağmen kendi içsel değerlerine sadık kalmış ve bu tutumu, onu bir lider haline getirmiştir.

Otantik liderlik, bireyin içsel kimliğiyle uyum içinde olması, başkalarının ne düşündüğünden ziyade kendi değerlerine göre hareket etmesi anlamına gelir. Rosa Parks, o an sadece kendi cesaretine güvenmiş ve içsel bir doğruluk duygusu ile hareket etmiştir. Bu bağlamda liderlik kavramını, başkalarını yönlendirmekle ilgili bir olgu olmanın çok ötesinde bireyin kendi doğrularıyla başkalarına yol gösterdiği ilham veren bir yaklaşımlar bütünü olarak değerlendirebiliriz.

Heidegger’in dediği gibi, varoluşsal otantiklik, bireyin varoluşunu anlaması ve bu farkındalıkla hareket etmesidir. Parks’ın yaptığı da tam olarak buydu. O, kendini ifade ederken, hem kişisel özgürlüğünü hem de daha büyük bir toplumsal mücadeleyi sembolize etti. Otantik liderler, dışarıdan gelen tüm etkilere rağmen kendi doğrularıyla hareket eden kişilerdir. Bu liderler, çoğu zaman toplumları veya organizasyonları köklü şekilde değiştirme gücüne sahiptirler. Çünkü, otantik liderlerin kendi benliklerine tutkuyla bağlı olmaları ve güçlü bir değerler sistemi çerçevesinde hareket etmeleri onları alışılmadık bir cesaretle donatır.

Bu bağlamda liderlikte otantiklik, yalnızca kişinin kendisi keşfetmesiyle ilişkilendirilmez; bu kavram aynı zamanda bireyin çevresindeki topluma fayda sağlama kapasitesiyle de ilintilidir. Rosa Parks’ın duruşu, 1955’te sadece bir kadının kararının çok ötesindeydi; onun kararlı duruşu toplumsal yapının değişmesine yol açacak bir harekete dönüşmüştü. Bu anlamda otantik liderlerin, dışarıdan gelen baskılara karşı kendi değerlerinden taviz vermeyen kişiler olduğunu söylemek mümkündür.

Bu yazının devamında, varoluşsal otantik liderliğin günümüz organizasyonlarında nasıl şekillendiğini ve bu liderlerin iş gücü üzerinde nasıl etkiler yarattığını derinlemesine incelemeyi amaçlıyorum. Ancak öncesinde işletmelerin personel seçimlerindeki değerlendirme mekanizmalarını ve lider çalışanların organizasyonel başarılara nasıl katkı sağladıklarına dair kısa bir değerlendirme yapmak istiyorum.

Kalifiye İş Gücü Ne Demektir?

Günümüzde, şirketlerin en büyük zorluklarından biri, kalifiye iş gücüne erişimde yaşanan sorunlardır. Araştırmalar, bu sorunun önümüzdeki yıllarda artarak devam edeceğini öngörüyor. Ancak burada kritik bir nokta var: “Kalifiye iş gücü” kavramını doğru bir şekilde tanımlamak. Çünkü bu kavram, şirketten şirkete farklılık gösterebilir.

Örneğin, sıkı rekabet koşulları altında, daralan pazarlarda hayatta kalmaya çalışan bir üretim şirketi için ideal çalışan profili uyumlu, bilgili ve sonuç odaklı bireylerden oluşabilir. Bu bağlamda, yöneticilerin aradığı çalışan, kısa sürede işe uyum sağlayan, sorun yaratmadan katkı veren ve görevlerini eksiksiz yerine getiren birisidir.

Öte yandan, yenilikçi bir ürün geliştirmiş, güçlü bir sermaye yapısına sahip ve uzun vadeli büyümeye odaklanmış bir şirket için ideal çalışan profili farklıdır. Bu tür bir organizasyon, bilgili, inovasyona açık ve gelişim odaklı bireyleri tercih eder. Böyle bir çalışan yalnızca mevcut süreçleri sürdürmekle kalmaz; aynı zamanda yeni fikirler üreterek çalıştığı organizasyona da değer katar.

Öncelikler ve Esneklik

Genellikle farklılaşan bu beklentiler arasında, şirketler mevcut şartlarına ve önceliklerine göre hareket eder. Kısa vadeli başarıyı önceliklendiren şirketler, hızlı sonuçlar alabileceği çalışanlara yönelirken; uzun vadeli hedeflere odaklanan şirketler, daha geniş bir perspektiften bakabilen bireylere yönelir. Ancak, iş dünyasında bu iki yaklaşımın iç içe geçtiği durumlar da sıklıkla karşımıza çıkar.

Örneğin, yenilikçi ve uzun vadeli hedeflere odaklanmış bir şirket, rekabetin yoğunlaştığı bir pazarda aniden daha kısa vadeli çözümler üretmek zorunda kalabilir. Böyle bir durumda, organizasyonun mevcut çalışan kadrosunun, her iki perspektife de uyum sağlayabilecek esnek ve uyarlanabilir bir düşünce yapısına sahip olması büyük bir avantaj yaratır.

Bu bağlamda, “lider çalışan profili” her koşulda önem kazanır. Piyasalarda imkanların bol olduğu, büyüme ve genişleme fırsatlarının kolayca elde edilebildiği dönemlerde, şirketlerin gelişimini hızlandıran liderler genellikle yenilikçi ve cesur kararlar alarak rekabette öne çıkarlar. Ancak bu tür dönemler, fırsatların yanı sıra daha az zorluk ve belirsizlik içerir. Bu noktada, liderlerin gelişen koşullara hızla uyum sağlama yetenekleri oldukça belirleyicidir. Yine de asıl zorluk, piyasa imkanlarının kısıtlı olduğu, rekabetin yoğunlaştığı ve ekonomik dalgalanmaların etkili olduğu dönemlerde ortaya çıkar. Bu gibi zorlayıcı koşullarda başarılı olabilmek için liderin fırsatları değerlendirme yeteneklerinden başka kriz yönetimi ve esneklik gösterme becerisi de hayati önem taşır.

Bu liderler, yalnızca şirketin varlığını sürdürmekle kalmaz, aynı zamanda kısıtlı kaynaklarla en verimli şekilde nasıl faaliyet gösterileceğine dair stratejiler de geliştirebilirler. Rekabetin arttığı, müşteri taleplerinin değiştiği ve piyasa koşullarının belirsiz olduğu zamanlarda, liderlerin doğru riskleri alabilme, esneklik ve adaptasyon sağlama becerileri, şirketin ayakta kalmasını ve rekabette güçlü reaksiyonlar verebilmesini sağlar. Esnek bir lider, şirketi daralan imkanlar karşısında yönlendirebilir, yeni fırsatlar yaratabilir ve aynı zamanda ekip üyelerini bu zorlu süreçlerde motive edebilir. Bu, liderliğin stratejik bir yönü olmaktan öte aynı zamanda dayanıklılık ve kriz anlarında yön gösterebilme yeteneğiyle de ilişkilidir.

Kısacası, ideal bir lider hem yangını söndürebilen hem de bu süreçte yangının nedenlerini anlayıp gelecekte benzer sorunların önüne geçebilen bireylerden oluşmalıdır. Üstelik bu bireylerin diğer çalışanlara ilham vererek, onların da bu değerleri benimsemelerini sağlayacağı düşünüldüğünde organizasyonu daha dayanıklı kılacakları ortadadır.

Varoluşsal Otantikliğin Önemi

Bu noktada çalışan seçimlerinde varoluşsal otantiklik kavramını sorgulamanın oldukça önemli olduğuna inanıyorum. Heidegger’in tanımladığı şekliyle varoluşsal otantiklik; bireyin sıradanlığın ötesine geçerek kendi varoluşunu sorgulaması ve sahiplenmesi anlamına gelmektedir. Böyle bir birey, yalnızca işverenin belirlediği görevleri yerine getirmekle kalmaz; aynı zamanda organizasyondaki sorunların kök nedenlerini de sorgular ve cesaretle “Kral Çıplak!” diyebilir.

Varoluşsal otantikliğe sahip bireyler, sıradanlığın konforuna hapsolmuş organizasyonlar için bir dönüşüm tetikleyicisi olabilirler. Bu kişiler için gerçekleri sorgulamak, ekmek gibi su gibi yaşamsal bir ihtiyaçtır. Çünkü onlar, işverenin çıkarlarından çok kendi değerleriyle uyumlu bir şekilde toplum için anlamlı bir fayda yaratmayı hedeflerler. Kaldı ki bu tür yaklaşımlar günün sonunda işverenin çıkarlarına da güçlü bir şekilde katkı sağlar.

Otantik Bireylerin Çalışma Ortamına Uyumu ve Katkısı

Otantik bireyler, organizasyonel dönüşüm süreçlerinde hem bir ilham kaynağı hem de değişimin katalizörü olarak önemli bir rol oynarlar. Kendi değerlerini, inançlarını ve özgünlüklerini çalışma ortamına yansıtan bu bireyler, içinde bulundukları ekiplerde güven ve açık iletişim kültürünün oluşmasına da katkı sağlarlar.

Bununla beraber otantik bireyler organizasyonlarda uyumu yaratmak kadar aynı zamanda yenilikçi fikirler sunarak ve farklı bakış açılarını destekleyerek değişim süreçlerinin dinamiklerini de güçlendirirler. Öyle ki otantik liderlik bir yandan iş birliğini teşvik ederken, diğer yandan çalışanların kendi potansiyellerini ortaya koymaları için onlara cesaret veren bir örnek oluşturur. Böylece otantik bireylerin iş ortamına uyumu, kendi profesyonel başarılarının çok ötesinde organizasyonun genel kültürel ve stratejik dönüşüm başarısını da artırır.

Uzun Vadeli Başarı İçin Farkındalık

Şirketlerin bu tür bireyleri tanıyabilmesi, onlara alan açabilmesi ve bu farkındalığı organizasyonel kültürlerine entegre edebilmesi, uzun vadede sürdürülebilir başarıyı beraberinde getirecektir. Kısa vadeli hedeflerin baskın olduğu günümüzde dahi varoluşsal otantikliği teşvik eden bir yaklaşım benimsemek organizasyonların kriz anlarında daha dirençli kalmasını sağlayabilir.

Varoluşsal Otantikliğe Sahip Bir Bireyi Nasıl Tespit Edebiliriz?

Varoluşsal Otantiklik kavramı, bireyin yaşamında anlam arayışıyla şekillenen bir farkındalık düzeyine işaret eder. İş dünyasında böyle bir çalışan görevlerini yerine getirmenin ötesine geçip çalıştığı şirkete anlam ve yön katan bir liderlik ortaya koymaya gayret eder.

Bu bireyler, etik değerler, anlamlı iş hedefleri ve sürdürülebilir katkılarla hareket ettikleri için şirket kültürüne uzun vadeli olumlu etkiler sağlarlar. Bu bağlamda, bir insan kaynakları profesyonelinin varoluşsal otantikliği anlaması ve değerlendirebilmesi için standart yaklaşımların ötesine geçmesi zaruridir.

1.Bireyin İçsel Değerleri ve Davranış Uyumunun Sorgulanması

Varoluşsal otantikliğe sahip bireyler, söyledikleri ile yaptıkları arasında net bir uyum sergilerler. Bu nedenle, işe alım sürecinde kişinin değerleri ve bu değerlerin davranışlarına nasıl yansıdığı incelenmelidir.

Örneğin, adayın geçmiş iş tecrübelerinden örnekler isteyerek zor kararlar aldığı ya da değerlerini savunmak zorunda kaldığı durumlar hakkında bilgi edinmek bu anlamda doğru bir başlangıç noktası olabilir. Bu aşamada özellikle etik bir ikilemle karşılaştığında nasıl davrandığı üzerine odaklanmak faydalı olacaktır. Burada, adayın kendi değerlerini ve prensiplerini açıkça ifade edip etmediği sorgulanmalıdır. Çünkü bu tür liderler, değerleriyle uyumlu bir şekilde hareket edebilmek için risk almakta kaçınmazlar.

2.Anlam Arayışı ve Kendini Sorgulama Yeteneğinin Sorgulanması

Otantik bireyler, yaşamlarına ve yaptıkları işe anlam katmaya çalışırlar. Bu özellik, sadece maddi kazanç ya da unvan peşinde koşan bireylerden onları ayırır. Bu nedenle, adayın kariyerinde anlamlı gördüğü deneyimlere odaklanmak ve bu deneyimlerin onu nasıl şekillendirdiğini anlamak oldukça önemlidir. Sorgulama kapasitesini ve bu sorgulamaların nasıl sonuçlar doğurduğunu değerlendirmek bireyin sosyal hayatını işyerindeki eylemleriyle anlamlandırmaya çalışıp çalışmadığı hakkında bize çok kıymetli bilgiler verecektir. Bu noktada otantik bir varoluşu kendisine ideal edinmiş bireylerin çalışma hayatını sadece kariyer basamakları olarak görmedikleri; daha çok bir öğrenme ve gelişim süreci olarak değerlendirdikleri unutulmamalıdır. Bu itibarla, anlam arayışı ve kendini sorgulama yeteneğini değerlendirmek için adaylara, kariyerlerinde anlamlı buldukları bir projeyi ve bu projeye nasıl katkıda bulunduklarını sorabilirsiniz.

3.Cesaret ve Risk Alabilme Kapasitesinin Sorgulanması

Otantik bireyler, çevresel baskılara boyun eğmek yerine kendi doğrularını savunma cesaretine sahip kişilerdir. Onlar için konformizmden çok özgünlük önceliklidir. Bu sebeple, görüşme yapılan kişinin geçmişte alışılmışın dışında bir yaklaşım sergilediği durumları sorgulamak epeyce faydalı olabilir. Bir liderin, kendi değerlerine ve etik anlayışına sadık kalarak büyük bir risk alması çoğu zaman liderlik serüveninin en önemli yönlerinden biridir. Bu tür kararlar, yalnızca iş dünyasının pratik gerekliliklerine uygun olarak gerçekleşmediği gibi otantik liderin kişisel inançlarına ve toplumsal sorumluluğa olan bağlılığını da yansıtması bakımında üzerinde durulması gereken konuların başında gelir. Bir liderin kendi değerlerini yansıtan bir koşul oluştuğunda cesaret gösterip riski üstlenmesi, liderlik yetkinliğinin ötesinde o kişinin karakterinin de test edildiği bir duruma vurgu yapar.

Bu tür bir cesaret, zaman zaman başarısızlıkla sonuçlanabilir, ancak gerçek liderlerin bu riskleri alırken, uzun vadede organizasyona ve topluma katkı sağlayacak bir yönü savundukları unutulmamalıdır. Dolayısıyla, liderlik yetkinliklerini değerlendirirken, bu liderlerin kararlarında yenilikçiliğin ötesinde cesaret, değerler ve etik duruş gibi faktörler de kritik bir ölçüt olmalıdır. Bu ölçüm, liderin sadece kısa vadeli başarılara odaklanmadığı, uzun vadeli ve sürdürülebilir liderlik yaklaşımlarına olan bağlılığını da ortaya koyduğu bir çerçeveyi önümüze koyması bakımından oldukça önemlidir.

4.Kendini Sürekli Geliştirme ve Öğrenme Açlığını Sorgulanması

Varoluşsal otantiklik, durağan bir kavram değildir. Sürekli bir öğrenme, gelişim ve kendini sorgulama sürecini gerektirir. Bu tür bireyler, gelişimi bir hedef olarak görmenin beraberinde bir yaşam biçimi olarak da görürler. Bu nedenle görüşme sırasında adayın geçmişteki öğrenme süreçleri, kişisel gelişim alanlarına yönelik girişimleri ve ilgilendiği konular üzerinden analizler yapmak uygun olabilir.

Varoluşsal otantikliği yaşamının merkezine almış bir birey, hayata dair bütünsel bir bakış açısına sahip olmalıdır. Bu tür bir bakış açısı, bireysel düşüncelerin dışına çıkıp liderin çevresindeki dünya, toplum ve kültürle olan etkileşimleriyle de şekillenir. Böyle bir birey, sadece kendi değerlerine sadık olmakla kalmaz; aynı zamanda çeşitli disiplinlerden, deneyimlerden ve düşünsel akımlardan beslenerek kendi içinde bir bütünlük oluşturur. Bu bütünsellik, liderin gelişim temelli düşüncelerini bireysel kaygılardan uzaklaştırarak topluma ve dünyaya katkı sağlamaya yönelik bir çerçeveye yöneltir.

Liderin bu tür bir bütünsel bakış açısını sahiplenmesi, onu sadece kişisel başarıya odaklanmış bir lider olmaktan çıkarır; toplumsal değişimin, yenilikçi çözümlerin, insan hakları ve etik sorumlulukların da savunucusu haline getirir. Böylece varoluşsal otantik lider, dışarıdan gelen görüş ve değerlendirmelere göre kendisini dönüştürmek yerine iç dünyasında sürekli bir sorgulama süreci içinde var olmayı tercih eder. Bu sorgulama, liderin kendi değerlerinin ötesine geçerek aynı zamanda dünya ile olan bağlarını, ilişkilerini, sorumluluklarını ve amaçlarını da sorgulamasına yol açar.

Bu doğrultuda yapılacak bir değerlendirme, adayın eylemlerini ve kararlarını bütünsel bir bakış açısı ile analiz etmek, liderlik anlayışının kısa vadeli sonuçlara bağımlı olmaktan ziyade uzun vadeli etkilere dayandığını görmek için önemlidir. Bir liderin dünyaya bakış açısını, yalnızca kariyer hedefleri veya kişisel başarıları üzerinden görmek yerine toplumsal, kültürel ve etik sorumluluklar üzerinden de incelemek, onun varoluşsal otantikliği ile ne kadar uyumlu olduğunu anlamamıza yardımcı olacaktır.

Bir liderin bütünsel bakış açısını değerlendirirken, kişinin çeşitli disiplinlerden beslenme yeteneği, kendi değerlerinden sapmadan dünyaya daha geniş bir perspektiften bakabilme becerisi de göz önünde bulundurulmalıdır. Bu şekilde, adayın liderlik yaklaşımının gerçek anlamda otantik ve sürdürülebilir olup olmadığını daha iyi değerlendirebiliriz.

5. Özgünlük ve Samimiyet

Otantik bireyler, kendilerini olduğu gibi ifade edebilirler. Bu kişiler hiçbir suretle yapmacık ya da sahte bir izlenim yaratmaya çalışmazlar. Bu yaklaşımlarından ötürü takım içerisinde onların varlığı, diğer çalışanlar için ilham kaynağı olabilir. Buradan hareketle, mülakatlarda adayın iletişim tarzını, samimiyetini ve kendini ifade etme biçimini gözlemlemek son derece önemlidir. Liderlerin tutarlılığını ve güven inşa etme yeteneklerini değerlendirirken, beden dili ve ifadeler arasındaki uyum büyük bir önem taşır. Bir liderin söylemleri ve eylemleri arasındaki tutarlılık, kişisel değerlerine ne kadar bağlı kaldığının bir göstergesi olduğu kadar aynı zamanda etrafındakiler üzerinde yarattığı güven ve ilhamın da temelidir. Liderin çevresine ne denli güven verdiğini ve etrafındaki insanları nasıl motive ettiğini anlamak, onun liderlik kapasitesini anlamada son derece önemli bir rol oynar.

Bununla birlikte bazı liderler, değerleri ve inançları doğrultusunda oldukça samimi ve doğrudan cevaplar verebilirler. Bu tür yanıtlar, dışarıdan bakıldığında zaman zaman sivri ya da fazla cesur ifadeler olarak algılanabilir. Ancak bu durum, liderin gerçek ve otantik olma çabasının bir yansımasıdır. Bu nedenle, görüşmecilerin liderin yanıtlarını kişisel bir yargı süzgecinden geçirmemesi ve objektif bir anlayışla yaklaşması büyük önem taşır. Etkin dinleme becerisi tam olarak burada devreye girer; liderin söylediklerini anlamak ve doğru bağlamda değerlendirmek için derin bir empati ve dikkatli bir dinleme gereklidir.

Ayrıca, liderin söyledikleri ile çevresine nasıl bir ilham verdiğini, ne tür bir güven inşa ettiğini gözlemlemek, sadece sözlerin yüzeyine bakmakla sınırlı kalmamalıdır. Liderin etrafındaki insanlarda yarattığı etkiyi gözlemlemek, onun liderlik tarzının ne denli güçlü ve etkili olduğunu anlamada anahtar bir rol oynar. Bu tür gözlemler, liderin otantikliği ve etkililiği hakkında derinlemesine bilgi edinmemizi sağlayabilir.

6. Çalışma Ortamına Uyum ve Katkı

Varoluşsal otantik bireylerin liderlik anlayışı, yalnızca kişisel tatmin arayışıyla sınırlı kalmaz. Bu kişiler, çevrelerine de katkıda bulunma sorumluluğu taşırlar ve genelde çevrelerinde anlamlı değişimler yaratma arayışındadırlar. Bu yönüyle, şirket kültürüne uyum sağlamak ve aynı zamanda onu ileriye taşımak, varoluşsal otantik bireylerin iş dünyasında sergilediği temel özelliklerden biridir. Ancak bu eylemler, yalnızca şirketin menfaatlerini gözetmekten öte bireyin kendi varoluşsal hedeflerine ve değerlerine uygun olduğu için de ortaya çıkar.

Otantik bireyler için eylemler, genellikle bir organizasyonun menfaatlerinden çok onların kişisel değerleriyle örtüşen ve içsel olarak anlamlı olan bir motivasyonla şekillenir. Bu tür liderlerin çalışma tarzlarını, durumsal koşullara göre şekillenen geçici eylemler olarak değerlendiremeyiz. Onların eylem anlayışları daha derin ve sürekli bir anlayışa dayanır. Bu da onların yalnızca kısa vadeli çözümler üretmek yerine organizasyonlarını daha anlamlı bir şekilde dönüştürme gücüne sahip olmalarını sağlar.

Bu perspektiften bakıldığında, bir görüşmecinin adayla ilgili fikir edinmek için soracağı sorular son derece önemlidir. Adayın geçmişteki iş deneyimlerinden yola çıkarak, organizasyona nasıl katkılar sağladığını, çalışma ortamını geliştirmek için ne tür girişimlerde bulunduğunu sorgulamak, otantik bir liderin çevresine olan etkisini anlamada önemli bir rol oynar. Bu tür sorular, adayın yalnızca günlük iş görevlerini yerine getirip getirmediğinden çok organizasyonun kültürüne nasıl bir değer kattığını ve kendini ne kadar bu değerlerle bütünleştirdiğini ortaya koyar. Ayrıca, adayın bu katkılarını yaparken, şirketin menfaatleriyle uyumlu olduğu kadar kişisel değerleriyle de ne denli uyum içinde hareket ettiğini keşfetmek, liderlik anlayışını daha iyi anlamamıza yardımcı olacaktır.

Varoluşsal otantikliği teşvik eden liderlik, sadece bireysel bir farkındalıkla kalmaz; organizasyonel kültürlerde sürdürülebilir başarı ve dirençliliğin de temelini oluşturabilir. Bu yaklaşım, geleceğin liderlerini şekillendirmede kilit bir rol oynayacaktır.

Bir insan kaynakları profesyonelinin, varoluşsal otantikliği değerlendirmek için yalnızca teknik yeterliliklere odaklanması, potansiyel liderlerin derinliğini ve gerçek liderlik becerilerini tam anlamıyla ortaya koymakta yetersiz kalabilir. Teknik bilgi ve beceriler önemli olsa da bu unsurlar sadece bir liderin performansını etkileyen bir yönden ibarettir. Otantik liderlik, daha geniş bir perspektife dayanır: kişisel değerler, içsel motivasyonlar, liderlik tarzı ve çevrelerine kattığı anlam bu perspektifin ana temalarını oluşturur.

Bir görüşmede bu yönleri keşfetmek için profesyoneller, adayın geçmiş deneyimlerinin ötesine geçip bu deneyimlerde nasıl bir yaklaşım sergilediğini, kararlarını hangi değerler doğrultusunda verdiğini ve bu kararların organizasyonel yapıya ve kültüre nasıl etki ettiğini sorgulamalıdır. Bu yaklaşım, mülakatlarda adayın kişisel değerlerinin ve liderlik anlayışının nasıl şekillendiğini anlamaya yönelik daha derinlemesine sorular sormayı gerektirir.

Ayrıca, sadece mülakatlarla da sınırlı kalmamak gerekir. Vaka çalışmaları, kişilik analizleri ve referans kontrolleri gibi çeşitli araçların bir arada kullanılması, adayın varoluşsal otantikliğini daha bütünsel bir şekilde değerlendirmeyi mümkün kılar. Örneğin, adayın önceki işlerinde karşılaştığı zorluklarla nasıl başa çıktığını anlamak, onun kriz anlarındaki liderlik becerilerini ve etik duruşunu gözler önüne serebilir. Aynı şekilde, vaka çalışmaları sırasında adayın karar alma süreçlerini, başkalarıyla olan ilişkilerini ve çevresine nasıl bir ilham kaynağı olduğunu görmek, onun otantik bir lider olup olmadığını anlamanızda bize yardımcı olacaktır.

Sonuç olarak, varoluşsal otantikliği tespit etmek, teknik yeterlilikleri sorgulamanın ötesine geçmeyi gerektirir. Bu yaklaşım, liderlik potansiyelini ve bireyin içsel değerlerini keşfetmeye yönelik çok daha kapsamlı ve stratejik bir değerlendirme sürecini gerektirir. Ancak bu şekilde, otantik liderleri keşfetmek ve onlara uygun fırsatları sunmak mümkün olabilir.

Ayrıca, felsefi bir yaklaşımla, bireyin sadece ne yaptığından çok neyi neden yaptığını ve bu süreçte nasıl bir anlam arayışında olduğunu anlamak da oldukça önemlidir.Böylece organizasyonun yalnızca iş sonuçlarına katkıda bulmak yerine aynı zamanda kültürel zenginleşmesine de etki edecek otantik bireyler işe alınabilir.

Sonraki
Sonraki

Z Kuşağı ve Modern Yönetim Paradigmaları